İstanbul’da, kadına yönelik şiddetin son durumu bir kez daha acı bir olayla gündeme geldi. Cinsiyet eşitliği mücadelesinin ve toplumsal farkındalığın arttığı günümüzde, bu tür olayların devam etmesi, toplumu derinden sarsıyor. Kadın cinayetleri ve erkek şiddeti, sık sık karşılaşılan sorunlardan biri olarak karşımıza çıkarken, bu olay da bu sorunların nasıl bir boyut alabileceğinin korkutucu bir örneği oldu.
Genç bir kadının ilişkisinde yaşadığı şiddet, beklenmedik bir şekilde trajik bir sona ulaştı. İddiaya göre, kadın, erkek arkadaşından gelen sürekli "Senin yerin mutfak" sözleriyle birlikte birçok kez psikolojik baskıya maruz kalıyordu. Bu sözler, genç kadının yaşamına dair yapılan cinsiyetçi ve aşağılayıcı bir vurgu olarak değerlendirildi. Ancak, olayın seyrini değiştiren durumu, erkek arkadaşının kıskançlık ve öfke dolu tavırları oluşturdu.
Bir akşam, çift arasında yaşanan bir tartışma sırasında erkek arkadaş, öfkeyle genç kadına yaklaşarak benzinle doldurduğu bir şişeyi ona doğru fırlattı. Bu sırada, "Senin yerin mutfak!" diyerek yine cinsiyetçi ifadelerde bulundu ve bu sözlerinin ardından kadını ateşe verdi. Olaya tanıklık eden komşular, anında jandarmaya haber verdi. Olay yerine gelen ekipler, alevler içinde kalan kadının durumunun ciddiyetini değerlendirerek hemen ilk yardım ekiplerini çağırdı. Hastaneye kaldırılan genç kadın, maalesef tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.
Bu olay, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve erkek şiddetinin tekrar gözler önüne serilmesine neden oldu. Sosyal medya platformlarında bu cinayete karşı büyük bir backlash meydana geldi. Kullanıcılar, "Senin yerin mutfak" gibi ifadelerin kadınları nasıl hedef haline getirdiğine dikkat çekerek, kadına yönelik şiddetin durdurulması için çağrı yaptı.
Birçok insan, bu tür cinsiyetçi söylemlerin toplumda nasıl normalleştirildiğine dikkat çekti. Ayrıca, olay sonrasında kadınların haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarından gelen tepkiler de oldukça güçlü oldu. #KadınaŞiddeteHayır hashtag’i ile başlatılan kampanya, toplumsal duyarlılığın artırılmasına yönelik çağrılarda bulundu.
Ne yazık ki, bu olay sadece bir örnek. Ülkemizde her yıl yüzlerce kadın, erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybediyor. Toplumun bu duruma karşı farkındalığının artırılması, eğitim müfredatına cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle mücadele konularının eklenmesi büyük bir öncelik taşıyor. Aynı zamanda, medya organlarının bu olayları haberleştirirken daha dikkatli olması ve cinsiyetçi söylemleri tekrar etmeyen bir dil kullanması gerekiyor.
Sonuç olarak; bu tür trajedilerin bir daha yaşanmaması için hepimize düşen görevler var. Kadınlar için güvenli bir ortam sağlamak, şiddeti önlemek ve cinsiyet eşitliği mücadelesini artırmak, toplumsal bir sorumluluk. Herkesin fiziksel ve psikolojik haklarına saygı gösteren bir toplum oluşturmak, aslında hepimizin ortak hedefidir. Bu olayın ardında bıraktığı acı, umarız ki tüm toplumu harekete geçirir ve gelecekte benzer trajedilerin önüne geçilmesine katkı sağlar.