Ülkemizin gündeminde derin bir üzüntüye yol açan bir cinayet olayı yaşandı. Sinem isimli genç kadın, katili tarafından balkondan tırmanılarak evine girilmesiyle hayatını kaybetti. Olay, hem toplumda hem de medyada derin yankı buldu. Birçok kişi, Sinem’in öldürülmeden önce aldığı uzaklaştırma kararına rağmen nasıl böyle bir trajedi yaşandığını sorgularken, güvenlik önlemlerinin yetersizliği dikkat çekti. Bu olayı daha iyi anlamak için hem Sinem'in hayatına hem de cinayetin arka planına dikkat çekmek gerekiyor.
Sinem, daha önce yaşadığı şiddet ve tehditler sonucunda mahkemeden uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Uzaklaştırma kararı, hukuki bir koruma sağlaması açısından önemli bir adımdır; ancak uygulamadaki eksiklikler nedeniyle bazen yetersiz kalabiliyor. Türkiye genelinde, aile içi şiddet mağdurları için alınan uzaklaştırma kararlarının çoğu, maalesef pratikte yeterince etkili olamıyor. Sinem’in durumu, bu sorunların ne derece acı sonuçlara yol açabileceğini gözler önüne seriyor. Uzaklaştırma kararının alındığı durumlarda, güvenlik güçlerinin ve sosyal hizmetlerin etkinliği de önemli bir mesele. Sinem'in katili, bu karara rağmen evine girebilmişse, burada ciddi bir ihmalkârlık söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Bölgedeki güvenlik önlemlerinin yetersizliği, Sinem’in trajik ölümüyle birlikte tekrar sorgulanır hale geldi. Göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir nokta, aile içi şiddet vakalarının artış göstermesiyle birlikte bu tür suçların önlenmesinde atılması gereken adımlardır. Örneğin, kadınların can güvenliğini sağlamaya yönelik daha etkin tedbirler alınmalı. Güvenliği artırmak için evlerin önüne güvenlik kameraları yerleştirilmesi ve ışıklandırma sisteminin güçlendirilmesi gibi basit fakat etkili yöntemler uygulanabilir. Ayrıca, şiddet mağdurlarının bildirimde bulunabileceği acil durum hatlarının yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor.
Toplum olarak, bu tür trajik olayların bir daha yaşanmaması için öncelikle bilinçlenmemiz ve dayanışmamızı artırmamız şart. Sinem’in hikâyesinin ardında yatan sorunları masaya yatırarak, gerek devletin gerekse sivil toplum kuruluşlarının bu konuda yapması gerekenler üzerine düşünmemiz; hem huzur hem de güvenlik açısından kayda değer bir dönüşüm sağlayacaktır. Bu olay, yalnızca Sinem'in hayatının kaybı değil, aynı zamanda bir sistemin, bir toplumun ve pek çok bireyin kaybıdır. Bu acıyı hissetmek ve üzerine gitmek, gelecekte benzer trajedilerin önüne geçmenin en etkili yolu olacaktır.
Sinem’in ölümü, hepimizi derinden etkilemekle birlikte, aynı zamanda bir çağrıdır. Şiddet, hangi türde olursa olsun asla kabul edilemez! Bu tür olayların önlenmesi için mutlaka daha etkin bir işbirliği sağlanmalı ve herkesin can güvenliği ön planda tutulmalıdır. Uzaklaştırma kararlarının sadece birer formalite olmaktan çıkarılması ve pratikte gerçek bir koruma sağlaması için daha fazla çaba harcanmalıdır. Bu tür trajik olayların bir daha yaşanmaması için tüm toplum olarak sorumluluk almalı ve hayatları koruma yönünde adımlar atmalıyız. Güçlü bir dayanışma ve bilincin, Sinem gibi birçok insanın hayatını kurtarabileceğini unutmamalıyız.